KIZ KULESİ
Üsküdar’da, Salacak’ın 150-200 metre
kadar açığında, küçücük bir ada üzerinde şirin, beyaz bir yapı olarak inşa edilmiş olan
Kız Kulesi, İstanbul’un güzelliğine güzellik katan başlıca mimari unsurlardan biri. Tarihi
yarımadayı Üsküdar kıyılarından seyretmeyi sevenler, İstanbul panoramasının Kız
Kulesi’yle nasıl bir renk ve canlılık kazandığını bilirler. Tarihin eski dönemlerinden
beri bilinen bir mevki olan Kız Kulesi, sadece estetik zerafetiyle değil, efsaneleri ve anılarıyla da
İstanbul’u zenginleştiriyor.
Kız Kulesi Efsaneleri
Kız Kulesi ile ilgili rivayetlerin en eskilerinden
biri, İstanbul’un, ya da o zamanki adıyla Byzantium’un Atina’nın hükümranlığı
altında olduğu döneme dayanıyor. Bu rivayete göre, Makedonya Kralı Filip’in İstanbul’a
saldırma ihtimaline karşı, Atina krallığı, İstanbul’u korumak üzere Amiral Hares
komutasında 40 pare gemi gönderiyor. Hares’in çok sevdiği eşi Damalys öldüğünde, amiral, eşini
buradaki kayalıkların içine oydurduğu bir mezara defnediyor.
Bir başka efsaneye göre ise, Leandra adlı bir
genç burada bir genç kıza aşık oluyor. Her gece, sevgilisiyle buluşmak için karşı kıyıdan
yüzerek buraya gelen Leandra’ya yol göstermek için, sevgili Kız Kulesi’nin bulunduğu kayalıkların
üstünde ateş yakıyor. Bir fırtınalı gecede genç kızın yaktığı ateş
sönüyor. Leandra, kayalıkları bulamıyor ve yolunu kaybediyor. Boğazın serin ve karanlık sularında
boğulup gidiyor. Leandra’nın ölümüne dayanamayan sevgilisi de intihar ediyor.
Bizans dönemiyle ilgili efsane de, eski Yunan hikayesindeki
gibi ‘acı son’la bitiyor. Falcılar, Bizans kralına, ‘Sevgili kızın, yılan
sokmasından ölecek’ diye, kötü bir haber veriyor. Kral, kızını yılan sokmasın diye, Kız
Kulesi’nin bulunduğu kayalıklara bir ev yaptırıp, kızını buraya yerleştiriyor.
Ancak genç bir subay, kralın kızına aşık oluyor. Günlerden bir gün, genç subay, prensese sunmak için
bir demet çiçek hazırlıyor. Çiçek demetinin içinde gizlenen bir yılan, talihsiz prensesi sokup öldürüyor.
Selçuklu dönemiyle irtibatlandırabileceğimiz Battal
Gazi efsanesinde ise ‘mutlu son’ var. Battal Gazi, Üsküdar Tekfuru’nun kızına aşık olunca,
Tekfur, kızını burada yaptırdığı kuleye hapsediyor. Bunu öğrenen Battal Gazi, kuleyi
basarak Tekfur’un kızını kaçırıyor.
Evliya Çelebi’nin hikayesi ise Osmanlı döneminde
geçiyor. Çelebi, Sultan Bayezid-i Veli zamanında, Kız Kulesi’nde yaşayan bir velinin, her gün cübbesinin
eteklerini toplayıp denizin üstüne oturarak Sarayburnu’na gittiğini ve Sarayda Padişah’a ders verdiğini
anlatıyor.
Tarihi bilgiler
Üsküdar açıklarındaki Kız Kulesi’nin
bulunduğu kayalıklarda ‘insan yapısı’ bir bina bulunduğuna dair ilk kesin bilgiler 12.
Yüzyıla dayanıyor. Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos’un, Boğaz’ın Marmara’ya
bakan tarafına iki tane savunma kulesi yaptırdığı kaydediliyor. Biri Kız Kulesi’nin bulunduğu
yerde, diğeri de Sarayburnu kıyılarında olan bu kulelerin arasına İstanbul’a yönelik saldırıları
önlemek ve ticari gemilerin vergi kaçırmasını önlemek için zincir geriliyor.
Bizans vakanüvisleri de, Osmanlı Sultanı Orhan
Bey’in Üsküdar’a kadar geldiğini, Sultan Orhan’ın kayınpederi Kantakuzenos’un ise karşı
kıyıdan Kız Kulesi’ne kadar gelerek buradan Sultan Orhan’a elçiler gönderdiğini kaydediyor.
Fetih sırasında da Venedik’e ait bir deniz
birliğinin burayı üs olarak kullandığına dair bilgiler var.
Fetih’ten sonra, Fatih Sultan Mehmet Kız Kulesi’nin
bulunduğu yere bir kale yaptırmış.
Kız Kulesi, Fetih’ten sonra çeşitli zamanlarda
onarılıyor ve bazı değişikliklere uğruyor.
Kulenin Osmanlı dönemindeki son büyük onarımı
2. Mahmut döneminde (1808-1839) yapılıyor. Hattat Rakım’ın kitabesiyle belgelenen bu onarım
(H. 1248/M. 1832-33), Kız Kulesi’ne bugünkü şeklini veriyor. Kule daha sonra 1943 yılında içeriden
betona çevriliyor.
Hangi amaçlarla kullanıldı?
Başlangıçta, savunma amacıyla inşa edilen
Kız Kulesi bu özelliğini Osmanlı döneminde de bir süre muhafaza ediyor. Ancak, İmparatorluğun sınırları
genişledikçe savunma amacı önemini kaybediyor. Bunun yerine, denizcilere yol gösteren bir fener olma özelliği
öne çıkıyor.
Kız Kulesi, bayramlarda, cülus merasimlerinde, İstanbul’a
önemli ziyaretçilerin geldiği günlerde merasim toplarının atıldığı başlıca yerlerden
biri oluyor.
Sürgüne gönderilen ya da -çok nadir de olsa- idam edilen
önemli şahsiyetlerin bu kulede gözetim altında tutulduğu dönemler de olmuş.
Kız Kulesi, 1830’daki kolera salgınında
da karantina hastanesi olarak kullanılıyor.
Cumhuriyet’ten sonra bir süre daha deniz Feneri olarak
kullanılan Kız Kulesi, 1964 yılında Savunma Bakanlığı’na devrediliyor. 1982’de
Denizcilik İşletmeleri’ne iade edilen kulede bir ara siyanür deposu yapılıyor.
Kız Kulesi, bugün sadece İstanbul’u güzelleştiren
bir mimari unsur olarak hayatını sürdürüyor.